Zalimler, Mazlumlar ve Seyirciler.

Risale-i Nur ile ilgili çalışmalarınızı,  konularlarisale@gmail.com’a gönderebilirsizniz

Zulüm görene merhamet mi etmek yoksa ‘beşer zulmeder kader adalet eder’ ve ‘Allah’ın merhametinden fazla merhamet edilemez, Allah merhamet etmediği için bu hale düşmüş’ diyerek umursamamak mı?

“Evet ben, neseben ve hayatça avam tabakasındanım. Ve meşreben ve fikren “müsavat-ı hukuk” mesleğini kabul edenlerdenim. Ve şefkaten ve İslâmiyetten gelen sırr-ı adalet ile, burjuva denilen tabaka-i havassın istibdad ve tahakkümlerine karşı eskiden beri muhalefetle çalışanlardanım. Onun için bütün kuvvetimle adalet-i tamme lehinde, zulüm ve tagallübün ve tahakküm ve istibdadın aleyhindeyim.

“Zulme rıza da zulümdür” Mektubat

“…Yaptığı zulümden vazgeçerek namaza ve emr-i marufa müdavim olmasını tavsiye ediniz…” Tarihçe-i Hayat

“Eğer mahpus, zulmen mahkûm olmuş ise…” Sözler

“Ve bazen bu harb boğuşmalarını merak ile takib eden, bir tarafa kalben tarafdar olur. Onun zulümlerini hoş görür, zulmüne şerik olur.” Asa-yı Musa

“Yani ‘Bir bela, bir musibetten çekininiz ki geldiği vakit yalnız zalimlere mahsus kalmayıp masumları da yakar.’

Şu âyetin sırrı şudur ki: Bu dünya bir meydan-ı tecrübe ve imtihandır ve dâr-ı teklif ve mücahededir. İmtihan ve teklif iktiza ederler ki hakikatler perdeli kalıp tâ müsabaka ve mücahede ile Ebubekirler a’lâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebucehiller esfel-i safilîne girsinler. Eğer masumlar böyle musibetlerde sağlam kalsaydılar Ebucehiller aynen Ebubekirler gibi teslim olup mücahede ile manevî terakki kapısı kapanacaktı ve sırr-ı teklif bozulacaktı.” Sözler

“On câni yüzünden doksan masumu tehlikeye atmak, gazab-ı İlahiyenin celbine vesile olur.”
Tarihçe-i Hayat

Yukarıda görüldüğü gibi demek insan zulme uğraya biliyormuş. Her zulüm illa kaderin adaleti demek değilmiş kaderin imtihanı da olabilirmiş. O imtihan sadece zulme uğrayanların imtihanı değil zulmü hoş gören veya sessiz kalan veya acımayanların da imtihanıdır.

“Beşer zulmünün altında kader adalet eder.”

“Zalim izzetinde, mazlum zilletinde kalıp buradan göçüp gidiyorlar. Demek bir mahkeme-i kübraya bırakılıyor.” Sözler

“Haksızlığa karşı, zulme karşı, kanunsuzluğa karşı muhalefet, hiçbir hükûmette suç sayılmaz; bilakis muhalefet, meşru’ ve samimî bir muvazene-i adalet unsurudur.” Tarihçe-i Hayat [Demek kader adalet ediyor hakikatine dayanarak hakkımızı aramamak ve mazlumlara acımamak doğru değildir.]

[Eğer mazlumları görünce işin içinden kader adalet ediyor diyerek çıkacaksak “Zalimler için yaşasın cehennem” Sözünün ne anlamı kalır ki?]

“Eğer ayağı altındaki mazlum adam, o zalimin yüzüne tükürse; kalbini ve ruhunu kurtarır, cesedi bir şehid-i mazlum olur. Evet tükürün zalimlerin hayâsız yüzlerine!..” Mektubat

Haksızlığa karşı sükut etmekhakka karşı bir hürmetsizliktir.” Şualar [Demek haksızlıklar zulümler oluyormuş demek ‘Kader adalet ediyor.’ demeden önce zulmü dile getirmek gerekiyor ki hakka hürmetsizlik etmemiş olalım.]

“Beşer zulmeder kader adalet eder” Sözü Kaderin zulmettiğini düşünenlere ve kadere isyan edilmemesi için söylenmiştir yoksa mazlumu yalnız bırakmak ve ona acımamak için değil.

“Hem âlîcenabane affetmek ise yalnız kendine karşı cinayetini affedebilir. Kendi hakkından vazgeçse hakkı var; yoksa başkaların hukukunu çiğneyen canilere afuvkârane bakmaya hakkı yoktur, zulme şerik olur.”

Eğer kader imtihan değil de gerçekten adalet ediyorsa (ki bunu biz bilemeyiz ki bilsek bile zulmü hoş göremeyiz) “Beşer ZULÜM EDER kader adalet eder” [Görüldüğü gibi kader adalet etse de beşerin zulmettiğinden bahsediliyor.]

“Elbette zemin yüzünde bu dehşetli düelloda, semavatı ağlatacak zulümler ve tahribat oluyor; çok masum ve mazlumların hukukları kayboluyor, mahvoluyor.”

Bu yazı da da “Risale-i Nur’da isbat edilmiştir ki: BAZAN zulüm içinde adalet tecelli eder.” Diyerek her zaman öyle olmayabileceğine de dikkat çekmiş ve başkasına kaderin adalet eden yönünü değil de kendine adalet eden yönünü vurgulamıştır. Okumak için tıklayınız.

Particilik TARAFTARLIĞI ile, bir câninin yüzünden pek çok masumların zararına RIZA gösteriliyor.” [demek kader adalet edip razı olmuş diyerek, mazluma karşı olan dünya imtihanı gereği zulme razı olamayız.]

“Medenî-i bittab’ olduğundan ebna-yı cinsinin hukukunu muhafazaya ve hakkını onlar içinde aramağa mükellef olan insanın…” Münazarat

“Bugün namazda ve tesbihatında iken, manevî tarzda denildi ki: Küre-i Arz’da çarpışan, mücadele eden cereyanlardan her halde birisi İslâmiyete ve Kur’ana ve Risale-i Nur’a ve mesleğimize tarafdar olacak; bu noktadan ona karşı bakmak gerektir. Bakmamak için bir-iki mektubda yazdığım sebebler çendan kalbe, akla kâfidir; fakat meraklı ve hevesli olan nefse kâfi gelmiyor diye kalbime geldi. Aynen tesbihatta ihtar edildi ki:
Ehemmiyetli sebebi ise: Bakmakta bir tarafa tarafgirlik hissi uyanır; tarafgir nazarı, tarafdar olduğu taraf cereyanın kusurunu görmez, zulmüne rıza gösterir belki alkışlar. Halbuki küfre rıza, küfür olduğu gibi, zulme razı olmak dahi zulümdür. Elbette zemin yüzünde bu dehşetli düelloda, semavatı ağlatacak zulümler ve tahribat oluyor; çok masum ve mazlumların hukukları kayboluyor, mahvoluyor. Mimsiz gaddar medeniyetin zalimane düsturu olan, “Cemaat için ferd feda edilir, milletin selâmeti için cüz’î hukuklara bakılmaz” diye, öyle dehşetli bir zulüm meydanı açmış ki, kurûn-u ûlâ vahşetlerinde de emsali vuku’ bulmamış. Kur’an-ı Mu’cizü’l-Beyan’ın adalet-i hakikiyesi, bir ferdin hakkını cemaata feda etmez; “Hak, haktır; küçüğe büyüğe, aza çoğa bakılmaz” diye kanun-u semavî ve hakikî adalet noktasında Risale-i Nur şakirdleri gibi hakikat-i Kur’aniye ile meşgul adamlar, zaruret olmadan lüzumsuz, yalnız hevesli bir merak için, netice itibariyle faidesi bulunan ve netice daha gelmeden evvel lüzumsuz bakmak ve zalimane tahribatlarını alkışlamak suretiyle İslâmiyet ve Kur’an lehine hizmet edeceği o cereyanın harekâtını fikren takib etmekle meşgul olmak münasib olmadığı için; nefis de, akıl ve kalbe tâbi’ olup merakını bırakmış diye anladım.” Kastamonu Lahikası

“İslâmiyet’in pek çok kanun-u esasîsinden birisi:  ﻭَ ﻟﺎَ ﺗَﺰِﺭُ ﻭَﺍﺯِﺭَﺓٌ ﻭِﺯْﺭَ ﺍُﺧْﺮٰﻯ âyet-i kerimesinin hakikatıdır ki; birisinin cinayetiyle başkaları, akraba ve dostları mes’ul olamaz. Halbuki şimdiki siyaset-i hazırada particilik TARAFTARLIĞI ile, bir câninin yüzünden pek çok masumların zararına RIZA gösteriliyor. Bir câninin cinayeti yüzünden, tarafdarları veyahut AKRABALARI dahi şenî’ gıybetler ve tezyifler edilip, bir tek cinayet yüz cinayete çevrildiğinden, gayet dehşetli bir kin ve adaveti damarlara dokundurup, kin ve garaza ve mukabele-i bil’misile mecbur ediliyor. Bu ise hayat-ı içtimaiyeyi tamamen zîr ü zeber eden bir ZEHİRDİR ve hariçteki düşmanların parmak karıştırmalarına tam bir zemin hazırlamaktır. İran ve Mısır’daki hissedilen hâdise ve buhranlar, bu esastan ileri geldiği anlaşılıyor. Fakat onlar burası gibi değil; bize nisbeten pek hafif, yüzde bir nisbetindedir. Allah etmesin, bu hal bizde olsa, pek dehşetli olur.
Bu tehlikeye karşı çare-i yegâne: Uhuvvet-i İslâmiyeyi ve esas İslâmiyet milliyetini o kuvvetin temel taşı yapıp, masumları himaye için, cânilerin cinayetlerini kendilerine münhasır bırakmak lâzımdır.
Hem emniyetin ve asayişin temel taşı, yine bu kanun-u esasîden geliyor:

Meselâ: Bir hanede veya bir gemide bir masum ile on câni bulunsa, hakikî adaletle ve emniyet ve asayiş düstur-u esasîsi ile o masumu kurtarıp tehlikeye atmamak için, gemiye ve haneye ilişmemek lâzım; tâ ki masum çıkıncaya kadar.
İşte bu kanun-u esasî-i Kur’anî hükmünce, asayiş ve emniyet-i dâhiliyeye ilişmek, on câni yüzünden doksan masumu tehlikeye atmak, gazab-ı İlahînin celbine vesile olur. Madem Cenab-ı Hak, bu tehlikeli zamanda bir kısım hakikî dindarların başa geçmesine yol açmış. Kur’an-ı Hakîm’in bu kanun-u esasîsini kendilerine bir nokta-i istinad ve onlara garazkârlık edenlere karşı siper yapmak lâzım geldiğini, zaman ihtar ediyor.” Emirdağ-2

“Geçen ramazan-ı şerifte, Ehl-i Sünnet’in selâmet ve necatı için edilen pek çok duaların şimdilik aşikâre kabulleri görünmemesine hususi iki sebep ihtar edildi:
Birincisi: Bu asrın acib bir hâssasıdır. {(Hâşiye): Yani elması elmas bildiği halde, camı ona tercih eder.} Bu asırdaki ehl-i İslâm’ın fevkalâde safderunluğu ve dehşetli canileri de âlîcenabane affetmesi ve bir tek haseneyi ve binler seyyiatı işleyen ve binler manevî ve maddî hukuk-u ibadı mahveden adamdan bir tek haseneyi görse ona bir nevi taraftar çıkmasıdır. Bu suretle ekall-i kalil olan ehl-i dalalet ve tuğyan; safdil taraftar ile ekseriyet teşkil ederek, ekseriyetin hatasına terettüp eden musibet-i âmmenin devamına ve idamesine belki teşdidine kader-i İlahiyeye fetva verirler; biz buna müstahakız derler.
Evet, elması bildiği halde, yalnız zaruret-i kat’iye suretinde şişeyi (dünya ve mal gibi) ona tercih etmek ruhsat-ı şer’iye var. Yoksa küçük bir ihtiyaçla veya heves ile veya tama’ ve hafif bir korku ile tercih edilse eblehane bir cehalet ve hasarettir, tokada müstahak eder. Hem âlîcenabane affetmek ise yalnız kendine karşı cinayetini affedebilir. Kendi hakkından vazgeçse hakkı var; yoksa başkaların hukukunu çiğneyen canilere afuvkârane bakmaya hakkı yoktur, zulme şerik olur.” Kastamonu Lahikası

“Umumî musibet, ekseriyetin hatasından ileri gelmesi cihetiyle, ekser nâsın o zalim eşhasın harekâtına fiilen veya iltizamen veya iltihaken taraftar olmasıyla manen iştirak eder, musibet-i âmmeye sebebiyet verir.” Sözler

Adalet-i izafiye ise:  Küllün selâmeti için, cüz’ü feda eder. Cemaat için, ferdin hakkını nazara almaz. ehvenü’ş-şer diye bir nevi adalet-i izafiyeyi yapmağa çalışır. Fakat adalet-i mahza kabil-i tatbik ise, adalet-i izafiyeye gidilmez, gidilse zulümdür.”  Mektubat

“Zalim siyasetin gaddarane bir düsturu olan ‘Cemaat için ferd feda edilir’ diye çok zalimane pek çok vukuatı, ehvenü’ş-şer diye bir nevi adalet-i izafiye namında hâkimiyetine bir maslahat göstermişler…” Emirdağ  L-1

“Halbuki küfre rıza küfür olduğu gibi; dalalete, fıska, zulme rıza da fısktır, zulümdür, dalalettir.”

“…Ayet-i kerimesi fermanıyla: Zulme değil yalnız âlet olanı ve tarafdar olanı, belki edna bir MEYLEDENLERİ dahi, dehşetle ve şiddetle tehdid ediyor.” Mektubat

“Bazı eşhasın hatasından gelen bu musibet, bir derece memlekette umumî şekle girmesinin sebebi nedir?

Elcevap: Umumî musibet, ekseriyetin hatasından ileri gelmesi cihetiyle, ekser nâsın o zalim eşhasın harekâtına fiilen veya iltizamen veya iltihaken taraftar olmasıyla manen iştirak eder, musibet-i âmmeye sebebiyet verir.” Sözler

“Evet aczi için çok yardımcılara muhtaç olan insanın, cüz’î ve zahirî ve muvakkat bir hâkimiyeti için kardeşini ve evlâdını ZALİMANE öldürmesi gösteriyor ki…” Şualar

“Evet, ben neseben ve hayatça avam tabakasındanım. Ve meşreben ve fikren, müsavat-ı hukuk mesleğini kabul edenlerdenim. Ve şefkaten ve İslâmiyetten gelen sırr-ı adaletle, burjuva denilen tabaka-i havassın istibdat ve tahakkümlerine karşı eskiden beri muhalefetle çalışanlardanım. Onun için, bütün kuvvetimle adalet-i tâmme lehinde, zulüm ve tagallübün ve tahakküm ve istibdadın aleyhindeyim.” Lemalar

“Mesleğimizin esası olan ‘ihlas’ bizi men’ediyor. Çünki bu gaflet zamanında, hususan tarafgirane mefkûreler sahibi, her şeyi kendi mesleğine âlet ederek, hattâ dinini ve uhrevî harekâtını da o dünyevî mesleğe bir nevi âlet hükmüne getiriyor. Halbuki hakaik-i imaniye ve hizmet-i nuriye-i kudsiye, kâinatta hiçbir şeye âlet olamaz. Rıza-yı İlahîden başka bir gayesi olamaz.  Halbuki şimdiki cereyanların tarafgirane çarpışmaları hengâmında bu sırr-ı ihlası muhafaza etmek, dinini dünyaya âlet etmemek müşkilleşmiş. En iyi çare, cereyanların kuvveti yerine, inayet ve tevfik-i İlahiyeye dayanmaktır.

İçtinabımızın çok sebeblerinden bir sebebi de; Risale-i Nur’un dört esasından birisi olan “şefkat etmek”, zulüm ve zarar etmemektir. Çünki, وَ لاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرَى Yani “Birisinin hatasıyla, başkası veya akrabası hatakâr olmaz; cezaya müstehak olmaz” olan düstur-u irade-i İlahiyeye karşı, bu zamanda اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَظَلُومٌ كَفَّارٌ sırrıyla şedid bir zulüm ile mukabele ederTarafgirlik hissiyle, bir câninin hatasıyla, değil yalnız akrabasına, belki taraftarlarına dahi adavet eder.” Emirdağ Lahikası-1

“Risale-i Nur’un dört esasından birisi olan ‘şefkat etmek’, zulüm ve zarar etmemektir. Çünki, وَ لاَ تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرَى Yani ‘Birisinin hatasıyla, başkası veya akrabası hatakâr olmaz; cezaya müstehak olmaz’ olan düstur-u irade-i İlahiyeye karşı, bu zamanda اِنَّ اْلاِنْسَانَ لَظَلُومٌ كَفَّارٌ sırrıyla şedid bir zulüm ile mukabele ederTarafgirlik hissiyle, bir câninin hatasıyla, değil yalnız akrabasına, belki taraftarlarına dahi adavet eder.” Emirdağ Lahikası-1

“Ve bazen bu harb boğuşmalarını merak ile takib eden, bir tarafa kalben tarafdar olur. Onun zulümlerini hoş görür, zulmüne şerik olur.” Asa-yı Musa

“İSTİBDAD, ZULÜM VE TAHAKKÜMDÜR. MEŞRUTİYET, ADALET VE ŞERİATTIR. Padişah, Peygamberimizin EMRİNE İTAAT etse ve YOLUNA gitse halifedir. Biz de ona itaat edeceğiz. YOKSA, PEYGAMBERE TÂBİ OLMAYIP ZULÜM EDENLER, PADİŞAH DA OLSALAR HAYDUTTURLAR. Bizim düşmanımız cehalet, zaruret, ihtilaftır. Bu üç düşmana karşı; san’at, marifet, ittifak silâhıyla cihad edeceğiz.” Divan-ı Harbi Örfi

Sakın, sakın! Dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhâssa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda ittihad etmiş dalalet fırkalarına karşı perişan etmesin! اَلْحُبُّ فِى اللّهِ وَ الْبُغْضُ فِى اللّهِ düstur-u Rahmanî yerine, el’iyazü billah اَلْحُبُّ فِى السِّيَاسَةِ وَ الْبُغْضُ لِلسِّيَاسَةِ düstur-u şeytanî hükmedip, melek gibi bir hakikat kardeşine adavet ve el-hannas gibi bir siyaset arkadaşına muhabbet ve tarafdarlık ile ZULMÜNE RIZA gösterip, cinayetine MANEN ŞERİK eylemesin

“Ey hâkim! Sen, raiyyetine adalet namıyla zulüm ediyorsun. Çünkü tenkitkârâne cerbezeli nazarın, zamanen müteferrik kusuratı, birden toplar, bir zamanda tasavvur edip, sahibini şiddetli bir cezaya çarpıyorsun. Hem, bir kavmin müteferrik efradından vücuda gelen kusuratı, o tenkitkâr cerbezeli nazarında topluyorsun. Sonra o perde ile, o taifenin her bir ferdine karşı bir nefret, bir hiddet size gelir; haksız olarak onlara vurursun. Evet, senin bir sene zarfında attığın tükürük, bir günde senden çıkmış bulunsa, içinde boğulacaksın; müteferrik zamanda istimal ettiğin sulfato gibi acı ilâçları, bir günde birkaç kişi istimal etse, hepsini de öldürebilir. İşte aynı bunun gibi, mehasinin ortalarında bulunmasıyla, ara sıra kusuratı setretmek lâzım gelirken, sen, raiyyetine karşı kusuratı izale eden mehasini düşünmeden, cerbezeli nazarınla müteferrik kusuratı toplayıp, ağır ceza veriyorsun.” Tarihçe-i Hayat

Musibetin, mazlumları da yakacak şekilde umumileşmesinin sebebi ve zarar gören masumların durumu.

Belaların umumileşmesinin ve umumi belalarda masumların da zarar görmesinin sebebi nedir ve ne yapmalıyız?

1.552

Tagged: Tags

Bir cevap yazın