Rüya nedir?

28.Mektup:

Birinci Risale olan Birinci Mesele

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ     اِنْ كُنْتُمْ لِلرُّءْيَا تَعْبُرُونَ 

SANİYEN: Üç sene evvel benimle görüştükten üç gün sonra tabiri çıkmış, tevilitezahür etmiş eski bir rüyanızın, şimdi tabirini istiyorsunuz. Şimdilik o güzel,mübarek, müjdeli rüya mürur-u zamana uğramış. Mânâsını göstermiş olan o rüyaya karşı böyle desem hakkım yok mu?

نَه شَبَمْ نَه شَبْ پَرَسْتَمْ مَنْ     غُلاَمِ شَمْسَمْ اَزْشَمْسِ مِى كُويَمْ خَبَرْ    

آنْ خَيَالاٰتِى كِه دَامِ اَوْلِيَاسْت     عَكْسِ مَهْرُويَانِ بُوسْتَانِ خُدَاسْت    

Evet, kardeşim, seninle mahz-ı hakikat dersini müzakereye alışmışız. Hayalâtlara karşı kapısı açık olan rüyaları tahkikî bir surette mevzuubahis etmek, tahkikmesleğine tam uygun gelmediğinden, o cüz’î hâdise-i nevmiye münasebetiyle,mevtin küçük bir kardeşi olan nevme ait ilmî ve düsturî olarak altı nükte-i hakikati, âyât-ı Kur’âniyenin işaret ettiği vecihte beyan edeceğiz. Yedincisinde, senin rüyana kısa bir tabir verilecek.

BİRİNCİSİ: Sûre-i Yusuf‘un mühim bir esası rüya-yı Yusufiye olduğu gibi, وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتًا âyeti misillü çok âyetlerle, rüyada ve nevmde perdeli olarak ehemmiyetli hakikatler var olduğunu gösterir.

İKİNCİSİ: Kur’ân ile tefe’üle ve rüyaya itimada ehl-i hakikat taraftar değiller. Çünkü, Kur’ân-ı Hakîm, ehl-i küfrü kesretle ve şiddetli bir tarzda vuruyor.Tefe’ülde, kâfire ait şiddeti, tefe’ül eden insana çıktığı vakit yeis veriyor, kalbimüşevveş ediyor.

Hem rüya dahi, hayır iken, bazı aks-i hakikatle göründüğü için şer telâkki edilir,ye’se düşürür, kuvve-i mâneviyeyi kırar, sû-i zan verir. Çok rüyalar var ki, sureti dehşetli, zararlı, mülevves iken, tabiri ve mânâsı çok güzel oluyor. Herkes rüyanınsuretiyle mânâsının hakikati mabeynindeki münasebeti bulamadığı için, lüzumsuz telâş eder, meyus olur, keder eder. İşte, yalnız bu cihet içindir ki, ehl-i hakikat gibi ve İmam-ı Rabbânî misillü, başta نَه شَبَمْ نَه شَبْ پَرَسْتَمْ  dedim.

ÜÇÜNCÜSÜ: Hadîs-i sahihle, nübüvvetin kırk cüz‘ünden bir cüz‘ü, nevmderüya-yı sadıka suretinde tezahür etmiş.Demek, rüya-yı sadıka hem haktır, hem nübüvvetin vezâifine taallûku var. Şu Üçüncü Mesele gayet mühim ve uzun ve nübüvvetle alâkadar ve derin olduğundan, başka vakte tâlik ediyoruz, şimdilik o kapıyı açmıyoruz.

DÖRDÜNCÜSÜ: Rüya üç nevidir. İkisi, tabir-i Kur’ân‘la, اَضْغَاثُ اَحْلاَم da dahildir, tabire değmiyor. Mânâsı varsa da ehemmiyeti yok. Ya mizacın inhirafından, kuvve-i hayaliye şahsın hastalığına göre bir terkibat, tasviratyapıyor; yahut gündüz veya daha evvel, hattâ bir iki sene evvel aynı vakitte başına gelen müheyyiç hâdisâtı, hayal tahattur eder, tâdil ve tasvir eder, başka bir şekil verir. İşte bu iki kısım اَضْغَاثُ اَحْلاَمٍ  dır, tabire değmiyor.

Üçüncü kısım ki, rüya-yı sadıkadır. O doğrudan doğruya, mahiyet-i insaniyedekilâtife-i Rabbâniye, âlem-i şehadetle bağlanan ve o âlemde dolaşan duyguların kapanmasıyla ve durmasıyla âlem-i gayba karşı bir münasebet bulur, bir menfezaçar. O menfezle, vukua gelmeye hazırlanan hâdiselere bakar. Ve Levh-i Mahfuzun cilveleri ve mektubat-ı kaderiyenin nümuneleri nev’inden birisine rast gelir, bazı vakıat-ı hakikiyeyi görür. Ve o vakıatta bazan hayal tasarruf eder, suretlibasları giydirir. Bu kısmın çok envâı ve tabakatı var. Bazı, aynen gördüğü gibi çıkar, bazan bir ince perde altında çıkıyor, bazan kalınca bir perde ile sarılıyor. Hadîs-i şerifte gelmiş ki, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın bidâyet-i vahiyde gördüğü rüyalar, subhun inkişafı gibi zâhir, açık, doğru çıkıyordu.

BEŞİNCİSİ: Rüya-yı sadıka, hiss-i kalbelvukuun fazla inkişafıdır. Hiss-i kablelvuku ise, herkeste cüz’î, küllî vardır. Hattâ hayvanlarda dahi vardır. Hattâ, bir zaman ben bu hiss-i kablelvukuu, zâhirî ve bâtınî meşhur duygulara ilâve olarak, insanda ve hayvanda “sâika” ve “şâika” namıyla, aynı sâmia ve bâsıra gibi iki hiss-i âhari ilmen bulmuştum. Ehl-i dalâlet ve ehl-i felsefe, o gayr-ı meşhur hislere, hata ederek, ahmakçasına, “sevk-i tabiî” diyorlar. Hâşâ, sevk-i tabiî değil, belki bir nevi ilham-ı fıtrî olarak, insan ve hayvanı kader-i İlâhî sevk ediyor.

Meselâ, kedi gibi bazı hayvan, gözü kör olduğu vakit, o sevk-i kaderî ile gider, gözüne ilâç olan bir otu bulur, gözüne sürer, iyi olur.

Hem rû-yi zeminin sıhhiye memurları hükmünde ve bedevî hayvânâtın cenazelerini kaldırmakla muvazzaf kartal gibi âkilüllâhm kuşlara, bir günlük mesafeden bir hayvan cenazesinin vücudu, o sevk-i kaderî ile ve o hiss-i kablelvuku ilhamıyla ve o sâika-i İlâhî ile bildirilir ve bulurlar.

Hem yeni dünyaya gelmiş bir arı yavrusu, yaşı bir gün iken, havada bir günlük mesafeye gider, havada izini kaybetmeyerek, o sevk-i kaderî ile ve o sâikailhamıyla döner, yuvasına girer. Hattâ, herkesin başında çok defa tekerrür ediyor ki, birisinden bahsediyorken, âni kapı açılarak, tahminin fevkinde, aynı adam gelir. Hattâ Kürtçe durub-u emsaldendir:

نَاڤِ گُرْبِينَه پَالاَنْدَارْ لِى وَرِينَه Yani, “Kurdun bahsini ettiğin zaman topuzu hazırla, vur; çünkü kurt geliyor.” Demek bir hiss-i kablelvuku ile, lâtife-i Rabbâniye, icmâlen o adamın gelmesini hisseder. Fakat aklın şuuru ihataetmediği için, kasten değil, ihtiyarsız olarak bahsetmeye sevk eder. Ehl-i feraset, bazan keramet gibi geldiğini beyan eder. Hattâ bir zaman bende şu nevihassasiyet fazla idi. Bu hâli bir düstur içine almak istedim, fakat yakıştıramadım ve yapamadım. Fakat ehl-i salâhatte ve bahusus ehl-i velâyette bu hiss-i kablelvukufazla inkişaf eder, kerametkârâne âsârını gösterir. İşte, umum avâm için dahi birnevi velâyete mazhariyet var ki, rüya-yı sadıkada, evliya gibi, gaybî ve istikbalîolan şeyleri görüyorlar.

Evet, uyku nasıl ki avâm için rüya-yı sadıka cihetinde bir mertebe-i velâyethükmündedir. Öyle de, umum için, gayet güzel ve muhteşem bir sinema-i Rabbâniyenin seyrangâhıdır. Fakat güzel ahlâklı güzel düşünür. Güzel düşünen, güzel levhaları görür. Fena ahlâklı, fena düşündüğünden, fena levhaları görür.

Hem herkes için, âlem-i şehadet içinde âlem-i gayba bakan bir penceredir. Hemmukayyet ve fâni insanlar için, saha-i ıtlak bir meydan ve bir nevi bekàya mazharve mazi ve müstakbel, hal hükmünde bir temâşâgâhtır. Hem tekâlif-i hayatiyealtında ezilen ve meşakkat çeken zîruhların istirahatgâhıdır. İşte bu gibi sırlar içindir ki, Kur’ân-ı Hakîm, وَجَعَلْنَا نَوْمَكُمْ سُبَاتًا  nev’indeki âyetlerle,hakikat-i nevmiyeyi ehemmiyetle ders veriyor.

ALTINCISI VE EN MÜHİMİ: Rüya-yı sadıka benim için hakkalyakîn derecesine gelmiş ve pek çok tecrübâtımla kader-i İlâhînin herşeye muhît olduğuna birhüccet-i kàtı’ hükmüne geçmiştir. Evet, bu rüyalar, benim için, hususan bu birkaç sene zarfında o dereceye gelmiştir ki, meselâ yarın başıma gelecek en küçükhâdisât ve en ehemmiyetsiz muamelât ve hattâ en âdi muhaverat yazılı olduğunu ve daha gelmeden muayyen olduğunu; ve gecede onları görmekle, dilimle değil, gözümle okuduğum bana kat’î olmuştur. Bir değil, yüz değil, belki bin defa, gecede, hiç düşünmediğim halde gördüğüm bazı adamlar veyahut söylediğim meseleler, o gecenin gündüzünde, az bir tabirle aynen çıkıyor. Demek, en cüz’îhâdisat, vukua gelmeden evvel hem mukayyettir, hem yazılmıştır. Demek tesadüf yok; hâdisat başıboş gelmiyor, intizamsız değillerdir.

YEDİNCİSİ: Senin müjdeli, mübarek ve güzel rüyanın tabiri, Kur’ân için ve bizim için çok güzeldir. Hem zaman tabir etti ve ediyor, tabirimize ihtiyaç bırakmıyor. Hem kısmen tabiri güzel olarak çıkmış. Sen dikkat etsen anlarsın. Yalnız bir iki noktasına işaret ederiz. Yani bir hakikat beyan ederiz; senin hakikat-i rüyanev’inden olan vakıalar, o hakikatin temessülâtıdır.

Şöyle ki: O vâsi meydanlık, âlem-i İslâmiyettir. Meydanlığın nihayetindeki mescid, Ispartavilâyetidir. Etrafı bulanık, çamurlu su, hal ve zamanın sefahet ve atâlet ve bid’atlar bataklığıdır. Sen selâmetle, bulaşmadan, sür’atle mescide eriştiğin, herkesten evvelenvâr-ı Kur’âniyeye sahip çıkıp, kalbini bozmadan sağlam kaldığına işarettir. Mesciddeki küçük cemaat ise, Hakkı, Hulûsi, Sabri, Süleyman, Rüştü, Bekir,Mustafa, Ali, Zühtü, Lütfi, Hüsrev, Re’fet gibi, Sözlerin hameleleridir. Ufak kürsü ise, Barla gibi küçük bir köydür. Yüksek ses ise, Sözlerdeki kuvvet ve sür’at-i intişarlarına işarettir. Birinci safta sana tahsis edilen makam ise, Abdurrahman‘dan sana münhal kalan yerdir. O cemaat, telsiz âletlerin âhizeleri hükmünde, bütün dünyaya ders işittirmek istemek işareti ve hakikati ise, inşaallah tamamıyla sonra çıkacak. Şimdi efradı birer küçük çekirdek iseler de, ileride tevfik-i İlâhî ile birerşecere-i âliye hükmüne geçerler ve birer telsiz telgrafın merkezi olurlar. Sarıklı, küçük, genç bir zât ise, Hulûsi‘ye omuz omuza verecek, belki geçecek birisi,naşirler ve talebeler içine girmeye namzettir. Bazılarını zannederim, fakat kat’îhükmedemem. O genç, kuvve-i velâyetle meydana atılacak bir zâttır. Sairnoktaları sen benim bedelime tabir et. Senin gibi dostlarla uzun konuşmak hem tatlı, hem makbul olduğundan, şu kısa meselede uzun konuştum, belki de israf ettim. Fakat nevme ait olan âyât-ı Kur’âniyenin bir nevi tefsirine işaret etmek niyetiyle başladığımdan, inşaallah o israf affolur veya israf olmaz.

Alem-i misal ve Alem-i şehadeti karşılaştıran güzel bir rüya örneği ve bir rüya tabiri yöntemi.

146

Tagged: Tags