Niye mecusiler tabiata iki ayrı ayrı yaratıcıya, ehl-i itizal ise fiilin yaratıcı insan olduğuna inanıyorlar?

İŞARET’ÜL İ’CAZ:İKİNCİ BİR MUKADDEME:[82]

İkinci bir mukaddeme: Ehl-i tabiat, esbaba hakikî bir tesir veriyor. Mecusiler; biri şerre, diğeri hayra olmak üzere iki hâlıka itikad ediyorlar. Ehl-i İtizal de, “Ef’al-i ihtiyariyenin hâlıkı abddir” diyor. Bu üç mezhebin esası; bâtıl bir vehm-i mahz, bir hata ve hududdan tecavüzdür. Bu vehmi izale için, birkaç mes’eleyi dinlemek lâzımdır.

Birincisi: İnsanın dinlemesi, konuşması, düşünmesi cüz’î olduğu için, teakub suretiyle eşyaya taalluk ettiği gibi, himmeti de cüz’îdir. Nöbetle, eşya ile meşgul olabilir.

İkincisi: İnsanın kıymetini tayin eden, mahiyetidir. Mahiyetin değeri ise, himmeti nisbetindedir. Himmeti ise, hedef ittihaz ettiği maksadın derece-i ehemmiyetine bakar.

Üçüncüsü: İnsan hangi birşeye teveccüh ederse, onun ile bağlanır ve onda fâni olur. Bu sırra binaendir ki; insanlar, hasis ve cüz’î şeyleri büyük adamlara isnad etmezler. Ancak esbaba ve vesaile atfederler. Sanki hasis işler ile iştigal, onların vakarına münasib olmadığı gibi, cüz’î şeyler de onların azîm himmetlerini işgal etmeye lâyık değildir.

Dördüncüsü: İnsan bir şeyin ahvalini muhakeme ettiği zaman, o şeyin rabıtalarını, esbabını, esaslarını evvelâ kendi nefsinde, sonra ebna-yı cinsinde, sonra etraftaki mümkinatta taharri eder. Hattâ hiçbir suretle mümkinata müşabeheti olmayan Cenab-ı Hakk’ı düşünecek olursa, kuvve-i vahimesi ile bir insanın mekayisini, esasatını, ahvalini mikyas yaparak Cenab-ı Hakk’ı düşünmeye başlar. Halbuki Cenab-ı Hakk’a bu gibi mikyaslar ile bakılamaz. Zira sıfâtı inhisar altında değildir.

Beşincisi: Cenab-ı Hakk’ın kudret, ilim, iradesi; şemsin ziyası gibi bütün mevcudata âmm ve şamil olup, hiçbir şeyle müvazene edilemez. Arş-ı A’zam’a taalluk ettikleri gibi, zerrelere de taalluk ederler. Cenab-ı Hak şems ve kameri halkettiği gibi, sineğin gözünü de o halketmiştir.

Cenab-ı Hak kâinatta vaz’ ettiği yüksek nizam gibi, hurdebînî hayvanların bağırsaklarında da pek ince ve latif bir nizam vaz’ etmiştir. Semadaki ecramı birbiriyle rabteden cazibe-i umumî kanunu gibi, cevahir-i ferdi de, yani zerratı da o kanunun bir misliyle nazmetmiştir. Sanki bu zerrat âlemi, o semavî âleme küçük bir misaldir. Hülâsa, aczin müdahalesi ile kudret mertebeleri ayrılır. Aczi mümteni’ olan kudretçe; büyük, küçük birdir.

Altıncısı: Kudret-i Ezeliye, en evvel eşyanın melekût, yani içyüzüne taalluk eder. Bu yüz ise, alel’umum güzel ve şeffaftır. Evet şems ve kamerin yüzleri parlak olduğu gibi, gecenin ve bulutların da içyüzleri ziyadardır.

Yedincisi: Beşerin zihni ve fikri, Cenab-ı Hakk’ın azametine bir mikyas, kemalâtına bir mizan, evsafının muhakemesine bir vasıta bulmak vüs’atinde değildir. Ancak cemi’ masnuatından ve mecmu-u âsârından ve bütün ef’alinden tahassül ve tecelli eden bir vecihle bakılabilir. Evet zerre mir’at olur, fakat mikyas olamaz

Bu mes’elelerden tebarüz ettiği vecihle, Cenab-ı Hakk’ın mümkinata kıyas edilmesi ve mümkinatın onun şuunatına mikyas yapılması, en büyük cehalet ve hamakattır. Çünki aralarındaki fark, yerden göğe kadardır. Evet vâcibi mümkine kıyas etmekten, pek garib ve gülünç şeyler çıkar. Meselâ: Ehl-i tabiat, o aldatıcı kıyas ile, tesir-i hakikîyi esbaba; Ehl-i İtizal, halk-ı ef’ali abde; Mecusiler, şerri ikinci bir hâlıka isnad etmeye mecbur olmuşlardır. Güya zu’mlarınca Cenab-ı Hak, azamet-i kibriya ve tenezzühü dolayısıyla, bu gibi hasis ve çirkin şeylere tenezzül etmez. Demek akılları vehimlerine esir olanlar, bu gibi gülünç şeyleri doğururlar.

İhtar: Mü’minlerden de, vesvese cihetiyle bu vehme maruz kalanlar vardır, dikkat etmek lâzımdır.

179

Tagged: Tags