Sünuhat:[93]:
Zulmün şedid bir nev’i
Dünyaca havas tanılan insanlardaki meziyet, sebeb-i tevazu ve mahviyet iken, tahakküm ve tekebbüre sebeb olmuştur. Fukara aczi, avamın fakrı, sebeb-i merhamet ve ihsan iken, esarete mahkûmiyetlerine müncer olmuştur.
Bir işde mehasin ve şeref hasıl oldukça, havassa peşkeş edilir; seyyiat olsa, avama taksim edilir.
Meselâ, bir tabur galebe çalsa, şan ü şeref kumandana verilir, taksim edilmez. Mağlub olduğu vakit, seyyie tabura taksim edilir. Meselâ: Bir aşiret namuskârane bir iş etse, “Âferin Hasan Ağa” derler. Fenalık ettikleri vakit, “Tuh ne pis aşiret imiş” diyecekler. ﻭَ ﺍِﺫَﺍ ﺗَﻜُﻮﻥُ ﻛَﺮِﻳﻬَﺔٌ ﺍُﺩْﻋٰﻰ ﻟَﻬَﺎ ٭ ﻭَ ﺍِﺫَﺍ ﻳُﺤَﺎﺱُ ﺍﻟْﺤَﻴْﺲُ ﻳُﺪْﻋٰﻰ ﺟُﻨْﺪُﺏْ {(*): Musibet geldikçe bana bağırıyorlar, tatlı yendikçe Cündüb çağrılıyor.} kavl-i meşhuru, şu acib zulmün tercümanıdır. Hem de şu içtimaî sistemdeki damar-ı zulmün bir mecrası da şudur: Yüksek tabakada birinin öldürülmesiyle, çok seneler matem tutulur. Halbuki onun cinayetiyle tabaka-i avamda yüzer, belki binler kişi telef olsa, bir-iki günde unutulur. Şu ise adalet-i Kur’aniyeye zıddır. Bir şah, bir gedayı öldürse; şeriat kısâsa hükmeder, ikisini bir görür.