5.ŞUA:SONLARINDAKİ 2.MESELE:
İKİNCİ MESELE: Rivayetlerde her iki Deccal’ın hârikulâde icraatlarından ve pek fevkalâde iktidarlarından ve heybetlerinden bahsedilmiş. Hattâ bedbaht bir kısım insanlar, onlara bir nevi uluhiyet isnad eder diye haber verilmiş. Bunun sebebi nedir?
Elcevap: اَلْعِلْمُ عِنْدَ اللّٰهِ icraatları büyük ve hârikulâde olması ise: Ekser tahribat ve hevesata sevkiyat olduğundan kolayca hârikulâde öyle işler yaparlar ki bir rivayette “Bir günleri bir senedir.” yani bir senede yaptıkları işleri üç yüz senede yapılmaz, denilmiş. Ve iktidarları pek fevkalâde görünmesi ise dört cihet ve sebebi var:
Birincisi: İstidrac eseri olarak müstebidane olan koca hükûmetlerinde, cesur orduların ve faal milletin kuvvetiyle vukua gelen terakkiyat ve iyilikler haksız olarak onlara isnad edilmesiyle binler adam kadar bir iktidar onların şahıslarında tevehhüm edilmeye sebep olur.
Halbuki hakikaten ve kaideten, bir cemaatin hareketiyle vücuda gelen müsbet mehasin ve şeref ve ganimet, o cemaate taksim edilir ve efradına verilir. Ve seyyiat ve tahribat ve zayiat ise reisinin tedbirsizliğine ve kusurlarına verilir. Mesela, bir tabur bir kaleyi fethetse ganimet ve şeref süngülerine aittir. Ve menfî tedbirler ile zayiatlar olsa kumandanlarına aittir.
İşte hak ve hakikatin bu düstur-u esasiyesine bütün bütün muhalif olarak müsbet terakkiyat ve hasenat o müthiş başlara ve menfî icraat ve seyyiat bîçare milletlerine verilmesiyle, nefret-i âmmeye lâyık olan o şahıslar –istidrac cihetiyle– ehl-i gaflet tarafından bir muhabbet-i umumiyeye mazhar olurlar.
İkinci cihet ve sebep: Her iki Deccal, a’zamî bir istibdat ve a’zamî bir zulüm ve a’zamî bir şiddet ve dehşet ile hareket ettiklerinden, a’zamî bir iktidar görünür. Evet, öyle acib bir istibdat ki –kanunlar perdesinde– herkesin vicdanına ve mukaddesatına, hattâ elbisesine müdahale ederler. Zannederim, asr-ı âhirde İslâm ve Türk hürriyetperverleri, bir hiss-i kable’l-vuku ile bu dehşetli istibdadı hissederek oklar atıp hücum etmişler. Fakat çok aldanıp yanlış bir hedef ve hata bir cephede hücum göstermişler. Hem öyle bir zulüm ve cebir ki bir adamın yüzünden yüz köyü harap ve yüzer masumları tecziye ve tehcir ile perişan eder.
Üçüncü cihet ve sebep: Her iki Deccal, Yahudi’nin İslâm ve Hristiyan aleyhinde şiddetli bir intikam besleyen gizli komitesinin muavenetini ve kadın hürriyetlerinin perdesi altındaki dehşetli bir diğer komitenin yardımını, hattâ İslâm Deccalı masonların komitelerini aldatıp müzaheretlerini kazandıklarından dehşetli bir iktidar zannedilir.
Hem bazı ehl-i velayetin istihracatıyla anlaşılıyor ki İslâm Devleti’nin başına geçecek olan Süfyanî Deccal ise gayet muktedir ve dâhî ve faal ve gösterişi istemeyen ve şahsî olan şan ve şerefe ehemmiyet vermeyen bir sadrazam ve gayet cesur ve iktidarlı ve metin ve cevval ve şöhret-perestliğe tenezzül etmeyen bir serasker bulur, onları teshir eder. Onların fevkalâde ve dâhiyane icraatlarını, riyasızlıklarından istifade ile kendi şahsına isnad ve o vasıta ile koca ordunun ve hükûmetin teceddüd ve inkılab ve Harb-i Umumî inkılabından gelen şiddet-i ihtiyacın sevkiyle işledikleri terakkiyatı şahsına isnad ettirerek şahsında pek acib ve hârika bir iktidar bulunduğunu meddahlar tarafından işaa ettirir.
Dördüncü cihet ve sebep: Büyük Deccal’ın ispirtizma nevinden teshir edici hâssaları bulunur. İslâm Deccalı’nın dahi bir gözünde teshir edici manyetizma bulunur. Hattâ rivayetlerde “Deccal’ın bir gözü kördür.” diye nazar-ı dikkati gözüne çevirerek Büyük Deccal’ın bir gözü kör ve ötekinin bir gözü öteki göze nisbeten kör hükmünde olduğunu hadîste kaydetmekle, onlar kâfir-i mutlak bulunduğundan yalnız münhasıran bu dünyayı görecek bir tek gözü var ve âkıbeti ve âhireti görebilecek gözleri olmamasına işaret eder.
Ben bir manevî âlemde İslâm Deccalı’nı gördüm. Yalnız bir tek gözünde teshirci bir manyetizma gözümle müşahede ettim ve onu bütün bütün münkir bildim. İşte bu inkâr-ı mutlaktan çıkan bir cüret ve cesaretle mukaddesata hücum eder. Avam-ı nâs hakikat-i hali bilmediklerinden hârikulâde iktidar ve cesaret zannederler.
Hem şanlı ve kahraman bir millet, mağlubiyeti hengâmında, böyle istidraclı ve şanlı ve tâli’li ve muvaffakıyetli ve kurnaz bir kumandanı bulunduğundan gizli ve dehşetli olan mahiyetine bakmayarak kahramanlık damarıyla onu alkışlar, başına kor, seyyielerini örtmek ister.
Fakat kahraman ve mücahid ordunun ve dindar milletin ruhundaki nur-u iman ve Kur’an ışığıyla hakikat-i hali göreceği ve o kumandanın çok dehşetli tahribatını tamire çalışacağı rivayetlerden anlaşılır.