Ebced ve Cifir.

Latif Nükteler – 85

İlm-i cifre anahtar olacak bir ders istiyorsunuz.

Elcevab: Biz kendi arzu ve tedbirimizle bu hizmette bulunmuyoruz. İhtiyarımızın fevkinde, bize daha hayırlı bir ihtiyar işimize hâkimdir.

İlm-i cifir, meraklı ve zevkli bir meşgale olduğundan, vazife-i hakikiyeden alıkoyup meşgul ediyor.

Hattâ kaç defadır esrar-ı Kur’aniyeye karşı, o anahtar ile bazı sırlar açılıyordu; kemal-i iştiyak ve zevk ile müteveccih olduğum vakit kapanıyordu. Bunda iki hikmet buldum:

Birncisi: لاَيَعْلَمُالْغَيْبَاِلاَّاللّٰهُ yasağına karşı hilaf-ı edebde bulunmak ihtimali var.

İkincisi: Hakaik-ı esasiye-i imaniye ve Kur’aniyenin berahin-i kat’iyye ile ümmete ders vermek hizmeti ise, ilm-i cifir gibi ulûm-u hafiyenin yüz derece daha fevkinde bir meziyet ve kıymeti vardır. Bu vazife-i kudsiyede kat’î hüccetler ve muhkem deliller, sû’-i istimale meydan vermiyorlar.

Fakat cifir gibi muhkem kaidelere merbut olmayan ulûm-u hafiyede sû’-i istimal girip, şarlatanların istifade etmeleri ihtimalidir.

Zâten hakikatların hizmetine ne vakit ihtiyaç görülse, ihtiyaca göre bir nebze ihsan edilir. İşte ilm-i cifrin anahtarları içinde en kolay ve belki en sâfisi ve belki en güzeli, ism-i Bedi’den gelen ve Kur’anda Lafza-i Celal’de cilvesini gösteren ve bizim neşrettiğimiz âsârı zînetlendiren tevafukun enva’larıdır. Keramet-i Gavsiye’nin birkaç yerinde bir nebze gösterilmiş.

Ezcümle: Tevafuk birkaç cihette bir şeyi gösterse, delalet derecesinde bir işarettir. Bazan birtek tevafuk, bazı karainle delalet hükmüne geçer. Her ne ise şimdilik bu kadar yeter.Ciddî ihtiyaç olsa size bildirilecektir.

Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 172 )

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Bugünlerde Rumuzat-ı Semaniye’ye ait iki risaleyi ehemmiyetli talebelere, bir yere gönderdim. Yol kapandı, gitmedi. O iki risaleyi tekrar dikkatle mütalaa ettim. Fikren dedim ki: “Bu zevkli ve güzel ve meraklı, şirin bir maksada giden bu tevafuklu yolda ne için sevkedilmeden perde indi, başka yolda sevkedildik, çalıştırıldık.”

Birden ihtar edildi ki: O gaybî esrarı açacak olan meslekten yüz derece daha ehemmiyetli ve kıymetli ve umumî ihtiyaca medar ve herkes bu zamanda ona şiddetle muhtaç ve İslâmiyetin temel taşları olan hakaik-i imaniye hazinesine hizmet etmeye ve istifadeye zarar gelecekti. Çünki o esrar-ı gaybiye, zevkli ve meraklı olduğu için nazarı kendine çekecekti. En büyük ve en yüksek maksad olan hakaik-i imaniyeyi, ikinci derecede bırakacaktı. Onun için idi ki, Sure-i اِذَاجَاءَنَصْرُاللّٰهِ remzinde, esrar-ı gaybî gösterildi; birden kapandı, perde indi. Hem bu sır için idi ki, o yolda istihdam edilmedik, yalnız o meslek-i tevafukiyenin tereşşuhatından Risale-i Nur’un hakkaniyetine bir imza ve cezaletine bir zînet ve huruf-u Kur’aniyenin intizamından ve vaziyetinden tezahür eden bir nevi i’caz çıktı. Daha o yolda çalıştırılmadık.

Said Nursî

Ebced ve Cifr İlminin Tarifi

Ebced düzeni “Arap alfabesinin ilk tertibi; harflerin taşıdığı sayı değerlerine dayanan hesap sistemi” ( İslâm Ansiklopedisi, X/68.) şeklinde tarif edilmektdir. Bu sistemin, İbrânîce ve Ârâmîce’nin de etkisiyle Nabatîce’den Arapçaya geçmiş bulunduğu ve Hz. Peygamber (a.s.m) devrinde de olduğu gibi kullanıldığı bilinmektedir.

Ebced sisteminde yer alan harfler ve sayı değerlerini gösteren tablo :

Adsız

 Arapça, Eski Sâmi alfabesindeki harf sırasının sayı değerine göre tertiplenmesinden meydana gelen birinci kelime. Bu tertip İbrâni ve Süryâni Alfabesindeki harfleri içine alır. İbâredeki kelimelerin sırası ve harflerin rakam değerleri şu suretle gösterilmektedir.(Ebced) (Hevvez) (Hutti) (Kelemen) (Sa’fes) (Kareşet) (Sehaz) (Dazig)Bu sekiz kelime bütün huruf-u hecâ denen yirmi sekiz harfi içine almış ve sıra ile eliften gayn harfine kadar, birden bine kadar her harfte aşağıdaki sıra ile gösterildiği gibi değerler verilmiştir. Elif: 1, Bâ: 2, Cim: 3, Dal: 4, He: 5, Vav: 6, Ze: 7, Ha: 8, Tı: 9, Yâ: 10, Kef: 20, Lâm: 30, Mim: 40, Nun: 50, Sin: 60, Ayn: 70, Fe: 80, Sad: 90, Kaf: 100 Rı: 200, Şın: 300, Te: 400, Se: 500 Hı: 600, Zel: 700, Dad: 800, Zı: 900, Gayn: 1000 Şimdiki Arabçada alfabe bu sırayı tutmuyorsa da harflerin rakam gibi kullanıldığı zaman, yine eski sıraya uymak için Ebced sırasını da devam ettirmişlerdir. Hem birbirine benzeyen harfler bu sırada dizilmiştir. Eskiden İslâmlarda matematik ve fizikte bu harflerin rakam yerine kullanıldıklarını biliyoruz.

İlm-i Cifr ve Ebced Hesabı Nedir?

Cifir ilmi gizli ilimlerdendir. Az kişiye hitab etmektedir. İman ve Kur’an hakikatleri ise, herkese seslenmektedir. Hem herkesin onlara ihtiyacı vardır.

İlm-i cifr, ansiklopedilerde, “gelecekte vuku bulacak olayları değişik metotlarla öğrettiğine inanılan ilmin adı” olarak tanımlanır. Hz. Ali ile Cafer es-Sadık’a nisbet edilen eserlere de genellikle “el-Cifr” denilmektedir. Sosyolog İbn Haldun’a göre ilm-i cifr, bir disiplinden ziyade, şahsi kabiliyetle alakalıdır. Mukaddime adlı eserinde ilm-i cifrin ilham ve keşif ile ilişkisi üzerinde durmuştur. Haldun’a göre cifr ilmi sadece belli birikim ve kabiliyet sahibi olan insanlar tarafından kullanılırsa doğru sonuç verecektir. Aksi halde yanlış bilgilendirmelere neden olabilmektedir. Kısaca, İbn-i Haldun, cifrin ilim olmaktan ziyade bir nasip ve şahsi kabiliyet meselesi olduğu üzerinde durur.

Kâinattaki düzene ilgisiz kalamayan insanoğlu, kâinatın matematik düzeni ile varlık alemi arasında ilişki kurmuştur. Keldaniler, Asurlular, Babiller, Mısırlılar ve hatta Yahudiler ve Hıristiyanlar arasındaki ilim erbabı, çeşitli yöntemlerle kâinatın sonu ve durumu, devletlerin akıbeti gibi konularda yorumda bulunmuşlardı. İlkçağ filozoflarından Pisagor, varlıklarla sayılar ve geometrik şekiller arasında kesin ilişkiler bulunduğunu savunmuştur. Yahudi mistik hareketi olan Kabala ve Tevrat’ın Batıni yorumunu ihtiva eden Zohar’da harflerin sırlarına dayanan bir ilimden söz edilir. Yaygın kanaate göre Kabalistlerin en önemli kitaplarından biri olan Sefer Yezirah, Hz. Musa’nın Tur-u Sina’da yakınlarına öğrettiği “ilm-i esrar”dan oluşmuştur. Buna göre birer “ilahi kelime” olan dış varlıklar arasındaki münasebetlerin, uyum ve zıtlıkların hepsi İbranice’nin yirmi iki harfi arasında da mevcuttur. Görüldüğü üzere cifr ilmi sadece İslam medeniyeti içerisinde kullanılmış bir disiplin değildir. Eski Yunan medeniyetinde sayılarla kâinatın düzeni arasında ilişkiler kuran görüşlere rastlandığı gibi, Ortadoğu medeniyetlerinde özellikle Yahudi ve Hıristiyan medeniyetlerinde, Asur, Babil ve Mısır’da da sayısal düzen ile alem arasında ilişkiler kuran sistemler mevcuttu. Bu yüzden cifr ilminin veya buna benzer ilimlerin İslam Medeniyetine ait olduğunu düşünmek yanlıştır.

Arap alfabesindeki her harfin rakamsal bir değerinin olduğu sistemin adı ise “ebced”dir. Ebced aynı zamanda Arap alfabesinin ilk tertibidir. Ebced, aslında Arap harflerinin kolaylıkla hatırda tutulmasını sağlamak için eski dönemlerde geliştirilmiş bir formül olup, gerçekte bir anlamı olmayan kelimelerin ilki”ebced” şeklinde okunduğu için bu adla anılmıştır. Bu formülde yer alan kelimeler şunlardır: Ebced (elif, be, cim, dal); hevvez (he, vav, ze); hutti (ha, tı, ya); kelemen (kaf, lam, mim, nun); sa’fes (sin, ayn, fe, sad); karaşet (gaf, ra, şın, te); sehaz (se, ha, zel); dazağ (dad, zı, gayın). Ebced sisteminin İbranice ve Aramice’nin etkisiyle Nabatice’den Arapça’ya geçtiği bilinmektedir. Arap alfabesindeki harflerin sayısal karşılığının İbranice ve Aramice’nin harfleriyle aynı değerde olması, bu bilgiyi güçlendirmektedir.[3] Arap tarihinde geçen tüm olaylar, harflere rakam değeri verilerek yazılır ve böylece her olayın tarihi de kayda geçilmiş olurdu. Bu tarihler, her kullanılan harfin özel rakam değerlerinin toplanmasıyla elde ediliyordu.

 Ebced sistemi İslam dünyasında özellikle tasavvuf, astronomi, astroloji, edebiyat ve mimari alanlarıyla, cifr ilmine ait konuları da içine alan geniş bir çerçevede kullanılmıştır

Mesela; Kur’an’da sık sık “yedi gök” ten bahsedilmektedir. Varlık biçimiyle yedi adet olan bu gökler için kullanılan “Seb’a semavat = yedi gök” ifadesi tam yedi defa zikredilmiştir.

– Yine Bediüzzaman Hazretlerinin işaret ettiği “el” kelimesine bakalım:

A)Kur’an’da EL için YED kullanılır. Bu kelimenin ebced değeri, 14’tür.

B)Yüce Yaratıcı her bir elin parmaklarında yerleştirdiği mafsal  sayısı, 14’tür.

C)Elin dış tarafında 14 mafsal yerine, iç tarafta yer alan çentik sayısı da, 14’tür.

 D)Kur’an’da -Allah’a isnat edilmeyen- “YED” kelimesinin tekrar sayısı da, 14’tür.

(14 “Yed” kelimesinin geçtiği yerler şunlardır: Bakara, 2/237, 249; Maide, 5/28 (iki kere); Araf, 7/108; Tevbe, 9/29; İsra, 17/29; Ta Ha; 20/22; Müminun, 23/88; Nur, 24/40; Şuara, 26/33; Neml,27/12;Kasas,28/32;Sad,38/44).

– Yine Kur’anda bildirildiğine göre, Cehennemin kapıları / bölümlerinin sayısı: 7’dir.

Cehennemin kapıları / bölümlerinin yedi olduğunu bildiren Hicr Suresi, başında şifre bulunan surelerden biridir. Bu sisteme göre, cehennem kelimesinin geçtiği sureler içindeki sırası:7’dir.

Cehennem kelimesinin ebced değeri 98’dir ki bu sayı aynı zamanda; 14×7=7×7+7×7’dir. Cehennem kelimesinin Kur’an’da kullanılan tekrar sayısı ise, 11×7= 77’dir.

– Ebced değeri 98 olan ‘Cehnnem’in en son geçtiği Beyyine suresinin numarası: 98’dir.

– Keza, Kur’an’da belirtildiğine göre,  cehennem’in üzerindeki bekçilerin sayısı 19’dur.

Kur’an’da üzerinde 19 olduğunu vurguladığı cehennem isimlerinden “SAKAR” tercih edilmiştir. Çünkü, “SAKAR” kelimesinin ebced değeri de 19’u göstermektedir. Şöyle ki; (Sin: 60, Kaf: 100, Ra: 200, – Bu kelime müennes olduğundan tenis / dişilik alametlerinden Elif’in ebced değeri 1’dir.Toplam 361 eder.Busayı: 19×19’dur). 

(Kur’an’daki yeri itibariyle mansup / üstünlü olduğundan sonunda yine bir elif vardır. Gayr-ı münsarıf olduğu için hazfedilmiştir. İrab bakımından melhuz olan bu elifi nazara aldığımızda da yine aynı sonuca varırız)

– Bu tevafuk penceresinden Kur’an bize şu dersi veriyor ki; “içinde 19 zebaninin görev yaptığı SAKAR’dan korunmaya çalışın. Bu kelimenin ebced değeri 19’u gösterdiği gibi, cehennemin / SAKAR’IN üzerinde de 19 zebaninin olduğuna, bu kesinlikte inanın ve kendinizi ona göre hazırlayın.”                                                                                              

Kastamonu Lahikası ( 110 )

Evet  يَسْتَحِبُّونَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا عَلَى اْلآخِرَةِ  işaretiyle bu asır, hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı uhreviyeye, ehl-i İslâm’a da bilerek severek tercih ettirdi. Hem bin üçyüz otuzdört (1334) tarihinden başlayıp, öyle bir rejim ehl-i İslâm içine de sokuldu. Evet عَلَى اْلآخِرَةِ cifir ve ebced hesabıyla 1333 veya dört ederek, aynı vakitte eski Harb-i Umumî’de İslâmiyet düşmanları galebe çalmakla, muahede şartlarını, dünyayı dine tercih rejimi mebdeine tevafuk ediyor. İki-üç sene sonra bilfiil neticeleri görüldü.

Şualar /1. Şua ( 699 )

وَ يُحِقُّ اللّٰهُ الْحَقَّ بِكَلِمَاتِهِ şu âyet-i meşhurenin küllî manasının bu zamanda zahir bir mâsadakı Risalet-ün Nur olduğu gibi, Lafzullahtaki şeddeli “lâm” bir “lâm” ve بِكَلِمَاتِهِ deki melfuz “ya” sayılmak şartıyla dokuzyüz doksansekiz (998) adediyle Risalet-ün Nur’un dokuzyüz doksansekiz adedine tam tamına tevafukla, münasebet-i maneviyeye binaen remzen ona bakar. Ve bu remzi latifleştiren ve kuvvet veren münasebetlerin birisi şudur ki: Risalet-ün Nur’un eczaları Sözler namıyla iştihar etmişler. Sözler ise Arabca “kelimat”tır. Ve o kelimat ile Kur’anın hakaikını o derece mahz-ı hak ve ayn-ı hakikat olduğunu isbat etmiş ki, bu zamanın dinsiz feylesoflarını tam susturuyor.

Şualar/1.Şua ( 696 )

فِيهَا زَفِيرٌ وَ شَهِيقٌ âyeti dahi, Risale-i Nur’un muarızlarına ve düşmanlarına ve onların cereyanlarının mebdeine ve faaliyet devresine ve müntehasına cifir ile, tevafuk ile işaret eder. Şöyle ki:  يُرِيدُونَ لِيُطْفِؤُا نُورَ اللّٰهِ بِاَفْوَاهِهِمْ gibi âyetlerin bahsinde Birinci Şua’da yedi-sekiz âyâtın ehemmiyetle gösterdikleri bin üçyüz onaltı ve yedi (1316-1317) tarihi ki, Kur’ana karşı olan sû’-i kasdın mebdeidir. فَاَمَّا الَّذِينَ شَقُوا cifirce aynı tarihi gösteriyor. Eğer şeddeli “mim” iki “mim” sayılsa bin üçyüzelliyedi (1357), eğer şeddeli “lam” iki “lam” sayılsa binüçyüz kırkyedi (1347) ki bu asrın tâgiyane faaliyet tarihidir. Her iki şeddeli ikişer sayılsa bin üçyüz seksenyedi (1387) ki لاَ يَعْلَمُ الْغَيْبَ اِلاَّ اللّٰهُ dehşetli bir cereyanın müntehası tarihi olmak ihtimali var.

فَفِى النَّارِ لَهُمْ فِيهَا زَفِيرٌ وَ شَهِيقٌ ise bin üçyüz altmışbir (1361), eğer فَفِى النَّارِ daki okunmayan “ye” sayılmazsa bin üçyüz ellibir (1351) tarihini; eğer şeddeli “nun” asıl itibariyle bir “lam”, bir “nun” sayılsa yine bin üçyüz otuzbir (1331) tarihini ve harb-i umumî âfetinin feryad u fizar içindeki yangınını göstererek Cehennem ateşinde zefir ve şehik eden ehl-i şekavetin azabını haber verip, ehl-i imanı fitnelere düşüren şakîlerin hem dünyada, hem âhirette cezalarına işaret eder. Aynen öyle de, bu asra da zahiren bakan, esrarlı olan Sure-i وَ السَّمَاءِ ذَاتِ الْبُرُوجِ den şu âyetin اِنَّ الَّذِينَ فَتَنُوا الْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ ثُمَّ لَمْ يَتُوبُوا فَلَهُمْ عَذَابُ جَهَنَّمَ وَلَهُمْ عَذَابُ الْحَرِيقِ ifadesi gibi hem İstanbul’un iki harîk-ı kebiri, hem harb-i umumînin dehşetli yangınını Cehennem azabı gibi o fitnenin bir cezasıdır diye işaret eder.

Sabri’nin mektubu yolda iken ve gelmeden evvel o mektubun manevî tesiri ile bu âyeti ve اَوَمَنْ كَانَ مَيْتًا âyetiyle beraber düşünürken hatırıma geldi. Risale-i Nur bu derece kuvvetli işaret-i Kur’aniyeye ve şakirdleri bu kadar kıymetli beşaret-i Furkaniyeye ve aktabların iltifatına mazhariyetin sırrı ve hikmeti, musibetin azameti ve dehşetidir ki, hiç bir eserin mazhar olmadığı bir kudsî takdir ve tahsin almış. Demek ehemmiyet onun fevkalâde büyüklüğünden değil, belki musibetin fevkalâde dehşetine ve tahribatına karşı mücahedesi cüz’î ve az olduğu halde gayet büyük öyle bir ehemmiyet kesbetmiş ki bu âyette işaret ve beşaret-i Kur’aniyede ifade eder ki, Risale-i Nur dairesi içine girenler tehlikede olan imanlarını kurtarıyorlar ve imanla kabre giriyorlar ve Cennet’e gidecekler diye müjde veriyorlar. Evet bazı vakit olur ki, bir nefer gördüğü hizmet için bir müşirin fevkine çıkar, binler derece kıymet alır.

İhtar: Geçmiş ve gelecek âyetlerin işaretleri yalnız tevafukla değil belki herbir âyetin mana-yı küllîsindeki cüz’iyat-ı kesîresinden bir cüz’î ferdi Risale-i Nur olduğuna îmaen, münasebet-i maneviyeye göre cifrî ve ebcedî bir tevafukla o münasebeti teyiden ve ona binaen hususî ona bakar demektir.

Ebced ve Cifir’in dinimizdeyeri var mı?

2.205

Tagged: Tags