Risale-i Nur ile ilgili çalışmalarınızı, konularlarisale@gmail.com‘a gönderebilirsizniz.
HİZMET REHBERİNDEN
“RİSALE-İ NUR’UN GÖZÜYLE BAKMAK ve ne kadar müşkilât ziyadeleşse kudsî vazife itibariyle daha ziyade ciddiyet ve şevkle hareket etmektir.”
“Müsbet hareket etmektir ki; yani KENDİ MESLEĞİNİN MUHABBETİYLE HAREKET ETMEK. Başka mesleklerin adaveti ve başkalarınıntenkisi, onun fikrine ve ilmine müdahale etmesin; onlarla meşgul olmasın.”
“Belki daire-i İslâmiyet içinde HANGİ MEŞREBDE OLURSA OLSUN, medar-ı muhabbet ve uhuvvet ve ittifak olacak çok rabıta-i vahdet bulunduğunu düşünüp ittifak ederek…”
“Şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, DEĞİL YALNIZ DİNDAŞI, meslekdaşı, kardeşi olanlarla samimî ittifak etmek, belki HRİSTİYANLARIN HAKİKÎ DİNDAR RUHANÎLERİ İLE DAHİ, medar-ı ihtilaf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve niza’ etmeyerek müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar…”
“Yüzer âyât ve ehadîs-i Nebeviyenin şiddetle emrettikleri uhuvvet, muhabbet ve teavünü yapıp; bütün hissiyatınızla ehl-i dünyadan daha şiddetli bir surette meslekdaşlarınızla ve DİNDAŞLARINIZLA ittifak ediniz..yani, İHTİLAFA DÜŞMEYİNİZ.”
“Şu cemaat-ı İslâmiyeye HİZMET DAVA EDENLERE ne olmuş ki; birbiri arkasında tehacüm vaziyetini alan hadsiz düşmanlar varken, cüz’î adavetleri unutmayıp, düşmanların hücumuna zemin hazır ediyorlar. Şu hal bir sukuttur, bir vahşettir. Hayat-ı içtimaiye-i İslâmiyeye bir HIYANETTİR.”
“Mü’minlerde nifak ve şikak, kin ve adavete sebebiyet veren tarafgirlik ve inad ve hased; hakikatça ve hikmetçe ve insaniyet-i kübra olan İslâmiyetçe ve hayat-ı şahsiyece ve hayat-ı içtimaiyece ve hayat-ı maneviyece çirkin ve merduddur, muzır ve zulümdür ve hayat-ı beşeriye için zehirdir…”
“Karşı zararlı bir vaziyet alan, birbiri arkasında size hiddet ve hırs ile bakan, belki yetmiş nevi düşmanlar var. Bütün bunlara karşı kuvvetli silâhın ve siperin ve kal’an: Uhuvvet-i İslâmiyedir. Bu kal’a-i İslâmiyeyi, küçük adavetlerle ve bahanelerle sarsmak; ne kadar hilaf-ı vicdan ve ne kadar hilaf-ı maslahat-ı İslâmiye olduğunu bil, ayıl!..”
“Evet Risale-i Nur’a ilişenler tokatlar yerler, yüzer vukuat şahiddir. Fakat Risale-i Nur tokatlarda istimal edilmez…ve niyet ve kasd ile tokatlar gelmez. Çünki sırr-ı ihlas ve sırr-ı ubudiyete münafîdir. Bizler, bize zulmedenleri, bizi himaye eden ve Risale-i Nur’da istihdam eden RABBİMİZE HAVALE EDİYORUZ.”
“Risalet-ün Nur’un ve şakirdlerinin mesleği, dört esas üzerine gidiyor. Birincisi tefekkürdür; Hakîm ismine bakıyor. Biri de ŞEFKATTİR, hadsiz olan fakrını hissetmektir ki; Rahman ve Rahîm isimlerine bakıyor…
Hâlisen, muhlisen çalışırlar, “Vazifemiz hizmettir. O YETER” derler.”
“Evvel âhir tavsiyemiz: Tesanüdünüzü muhafaza; enaniyet, benlik, rekabetten tahaffuz ve itidal-i dem ve ihtiyattır”
“Karşımda İMANSIZLIK CEREYANI VAR. Başka cereyanlarla alâkam yok”
“İslâmiyet, Selm Ve Müsalemettir; Dâhilde Niza Ve Husumet İstemez Onun için dünyevî merak-avermes’elelere bakıp, vazife-i bâkiyenizde fütur getirmeyiniz”
“Hem o zât, madem evvelce Risale-i Nur’a girmiş ve yazısıyla da iştirak etmiş, o daire içindedir. Onun fikren bir yanlışı varsa da afvediniz”
“Biz, değil onlar gibi ehl-i diyanet ve tarîkata mensub müslümanlar, şimdi bu acib zamanda, imanı bulunan ve HATTÂ FIRAK-I DÂLLEDEN BİLE OLSA onlarla UĞRAŞMAMAK; ve Allah’ı tanıyan ve âhireti tasdik eden, HRİSTİYAN BİLE OLSA, onlarla MEDAR-I NİZA’ NOKTALARI MEDAR-I MÜNAKAŞA ETMEMEYİ; hem bu acib zaman, hem mesleğimiz, hem kudsî hizmetimiz iktiza ediyor.”
“Birisinin hatasıyla, başkası veya akrabası hatakâr olmaz; cezaya müstehak olmaz”
“Tarafgirlik hissiyle, bir caninin hatasıyla, değil yalnız akrabasına, belki taraftarlarına dahi adavet eder. Elinden gelse zulmeder.” “Biz bütün kuvvetimizle dâhilde ancak asayişi muhafaza için müsbet hareket edeceğiz.”
“Elimizde nur var; topuz yoktur. Biz tecavüz edemeyiz. Bize tecavüz edilse, NUR GÖSTERİRİZ. Vaziyetimiz bir nevi nuranî müdafaadır..”
“Bize muhalif olanlardan HOCADA OLSA onlara ilişmeyiniz.”
“Cereyan etmekte olan hâdisatın muhtemel menfî tesirlerinden kalb ve ruhlarımızı âzade bulundurmak;ve bir şey MEYDANA GELDİKTEN sonra daima kader cihetini düşünerek hikmetli ve güzel taraflarını görmek ve zahirî ruha dokunan kaba, şerr, musibet cihetlerine fazla nazarı dolaştırmamak-Risale-i Nur’dan aldığımız derslere binaen lâzımdır.”
“Her ikinizin Hâlıkınız bir, Mâlikiniz bir, Mabudunuz bir, Râzıkınız bir.. bir bir…. Hem Peygamberiniz bir, dininiz bir, kıbleniz bir..birbir, yüze kadar bir bir. Sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir..ona kadar bir bir…”
“Evet kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz MİHANGE vurmadan almayınız. Zira çok SİLİK söz ticarette geziyor…O müridlerin kanaati ise, HUSUSİ ve şahsî kalır. Hattâ İlm-i Mantık’ta “kaziye-i makbule” tabir ettikleri; yani BÜYÜK ZATLARIN DELİLSİZ sözlerini kabul etmektir. Mantıkça yakîn ve kat’iyyeti ifade ETMİYOR; belki zann-ı galible kanaat verir.”
DİĞER KİTAPLARDAN BAZI SEÇMELER
KİM OLURSA OLSUN, madem imanı var, o noktada kardeşimizdir. Bize düşmanlık da etse, mesleğimizce mukabele edemeyiz. Çünki daha şiddetli düşmanlar ve yılanlar var.
“Malûm itiraz hâdisesi îma ediyor ki; ileride, meşrebini çok beğenen bazı zâtlar ve hodgâm bazı sofi-meşrebler ve nefs-i emmaresini tam öldürmeyen ve hubb-u câhvartasından kurtulmayan bazı ehl-i irşad ve ehl-i hak, Risale-i Nur’a ve şakirdlerine karşı kendi meşreblerini ve mesleklerinin revacını ve etba’larınınhüsn-ü teveccühlerini muhafaza niyetiyle itiraz edecekler, BELKİ DEHŞETLİ MUKABELE ETMEK İHTİMALİ VAR. Böyle hâdiselerin vukuunda, bizlere İTİDAL-İ DEM ve sarsılmamak ve adavete girmemek ve o muarız taifenin de RÜESALARINI ÇÜRÜTMEMEK gerektir.” Tarihçe-i Hayat (not: illa o zat böyledir demek için tevil yapmıyorum, gayem böyle biri bile olsa ya da öyle ise nur talebesinin düsturu bu olmalıdır.)
“Dikkat ediniz! İhtilaf-ı meşrebinizden ve zaîf damarlarınızdan ve derd-i maişet zaruretinizden ehl-i dalalet istifade edip, BİRBİRİNİZİ TENKİD ETTİRMEYE meydan vermeyiniz.” Kastamonu Lahikası
“Risale-i Nur’un bu kadar muarızlarına mukabil en büyük kuvveti ihlâs olduğundan ve dünyanın hiçbir şeyine âlet olmadığı gibi, TARAFGİRLİK hissiyatına bina edilen cereyanlara, HUSUSAN SİYASETE TEMAS EDEN cereyanlarla alâkadar olmaz. Çünki tarafgirlik damarı ihlâsı kırar, hakikatı değiştirir.” Tarihçe-i Hayat
“Nur şakirdleri, hiç siyasete karışmadılar, hiçbir partiye girmediler. Çünki İMAN, MÂL-İ UMUMÎDİR. Her taifede muhtaçları ve sahibleri vardır. Tarafgirlik giremez. YALNIZ küfre, zındıkaya, dalalete karşı cephe alır. Nur mesleğinde, mü’minlerin uhuvveti esastır.” Emirdağ Lahikası
“DOST VE DÜŞMANI TEFRİK etmeyerek, hizmet-i imaniyeyi hiçbir TARAFGİRLİK GİRMEYEREK yapmağa mükellefiz.” Şualar
“SAKIN, SAKIN! Dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhâssa harice bakan cereyanlar sizi tefrikaya atmasın. Karşınızda ittihad etmiş dalalet fırkalarına karşı perişan etmesin!” Kastamonu Lahikası
“Kardeşlerim! Ata et, arslana ot atmayınız.” Lem’alar
“Hattâ değil böyle dost zâtları, belki resmî makamları bulunan ve eserler yazan ve Nurların intişarlarına taraftar olmayan ve eserleri revaç bulmak niyetiyle NURUN NEŞRİNE MANİ’ olanları dahi HELÂL EDİYORUZ. Çünki onların men’leri başka bir tarzda ve daha faideli intişarına ve fütuhatına vesile oluyorlar.” Emirdağ Lahikası-1
“Kardeşlerim! Çok dikkat ve ihtiyat ediniz. Sakın sakın hocalarla münakaşa etmeyiniz. Mümkün olduğu kadar musalahakârane davranınız, enaniyetlerine dokunmayınız, BİD’AT TARAFDARI DA OLSA İLİŞMEYİNİZ. KARŞIMIZDA DEHŞETLİ ZINDIKA VARKEN, mübtedilerle uğraşıp onları DİNSİZLERİN TARAFINA sevketmemek gerektir. Eğer size ilişmek için gönderilmiş hocalara rastgelseniz, mümkün olduğu kadar münazaa kapısını açmayınız. İlim kisvesiyle itirazları, MÜNAFIKLARIN ELLERİNDE BİR SENED olur. İstanbul’da ihtiyar hocanın hücumu ne kadar zarar verdiğini bilirsiniz. Elden geldiği kadar Risale-i Nur LEHİNE çevirmeğe çalışınız” Emirdağ Lahikası-1
“..ve haksızlığa ve bid’alara ve dalalete KALBEN tarafdar olmasın, kendine de istifadeye çalışsın.” Mektubat
“Âhirzamanın SÜFYAN ve Deccal gibi NİFAK ve zındıka başına geçecek eşhas-ı müdhişe-i muzırraları, İslâm’ın ve beşerin HIRS ve ŞİKAKINDAN istifade ederek az bir kuvvetle nev’-i beşeri herc ü merc eder ve koca Âlem-i İslâmı esaret altına alır.” Mektubat
“Ey ehl-i iman! Zillet içinde esaret altına girmemek isterseniz, aklınızı başınıza alınız! İHTİLAFINIZDAN istifade eden zalimlere karşı اِنَّمَاالْمُؤْمِنُونَاِخْوَةٌ kal’a-i kudsiyesi içine giriniz; tahassun ediniz. Yoksa ne hayatınızı muhafaza ve ne de hukukunuzu müdafaa edebilirsiniz.” Mektubat
“Ey dinî cerideler! Maksadımız: Dinî cemaatlar MAKSADDA İTTİHAD etmelidirler. MESALİKTE VE MEŞREBLERDE ittihad mümkün olmadığı gibi, CAİZ DE DEĞİLDİR. Zira taklid yolunu açar ve “Neme lâzım, başkası düşünsün” sözünü de söylettirir.” Hutbe-i Şamiye
“Dünyada en sevdiğim şey muhabbet ve en darıldığım şey de husumet ve adavettir.” Münazarat
“Biz Muhabbet fedaileriyiz husumete vaktimiz yoktur”
“Hem de bir adam zâtı için sevilmez. Belki muhabbet, SIFAT veya SAN’ATI içindir. Öyle ise herbir müslümanın herbir SIFATI müslüman olması lâzım olmadığı gibi, herbir kâfirin dahi bütün SIFAT ve SAN’ATLARI kâfir olmak LÂZIM GELMEZ…Hem de daire-i itikadı, daire-i muamelâta karıştırmağa mecburiyet yoktur.” Münazarat
“Sâniyen: Muhabbet-i din saikasıyla teşekkül eden cemaatlerin iki şart ile UMUMUNU TEBRİK ve onlarla İTTİHAD ederiz.
Birinci şart: HÜRRİYET-İ ŞER’İYEYİ VE ASAYİŞİ MUHAFAZA ETMEKTİR.
İkinci şart: MUHABBET üzerinde hareket etmek, başka cem’iyete LEKE sürmekle kendisine KIYMET vermeğe çalışmamak. Birinde HATA BULUNSA, müfti-i ümmet CEM’İYET-İ ÜLEMAYA havale etmektir.” Hutbe-i Şamiye[İttifak edilemezsse bile yukarıdaki manaları göz önünde bulundurup hiç olmazsa ihtilaf etmemek gerekir]
“Yalnız Sebilürreşad, Doğu gibi mücahitler iman hakikatlerini ehl-i dalâletin tecavüzatından muhafazaya çalıştıkları için, ruhucanımızla onları takdir ve tahsin edip onlarla dostuz ve kardeşiz; fakat siyaset noktasında değil.”
İlgili diğer konular.
Mü’min kardeşimizi neden sevmek zorundayız